5 Ocak 2015 Pazartesi

Okulda Daha Fazla Oyun Ve Hareket İçin Neden Zaman Yaratamıyoruz?

Okulda Daha Fazla Oyun Ve Hareket İçin Neden Zaman Yaratamıyoruz?


Washington Post gazetesinde yayınlanan Sınıfta Hareketsiz Oturamayan Çocukların Sayısı Neden Artıyor? isimli makale, hem Türkiye’de hem de Amerika’da oldukça ilgi çekti. Makalenin yazarı çocuk terapisti ve yaratıcılığın yanı sıra açık havada bağımsız oyun oynamayı teşvik etmek amacıyla tasarlanan bir doğa odaklı gelişim programı olan TimberNook’un kurucusu Angela Hanscom, konuya gösterilen yoğun ilgi ve geri bildirimler sonrasında yeni bir makale daha kaleme aldı. Hanscom bu kez çocukların sınıfta nasıl hareket ettirilebileceğini ve öğretmenlerin yaptığı bazı hataları yazdı.
Son yazım dünyanın pek çok yerinden inanılmaz sayıda geri bildirim aldı ve almaya da devam ediyor. Pek çok insan hareket ile öğrenme arasındaki bağlantı hakkında yazdıklarımı çok anlamlı buldu. Ancak hareket ve açık havada oynamanın öğrenme ve sınıfta odaklanma üzerinde neden etkili olduğu hakkındaki bu yeni ‘aydınlanma’ ile ortaya milyon dolar değerinde bir soru çıktı: “Şimdi ne yapacağız?”
Mail kutum, çocukları hem sınıfta hem de sınıfın dışında nasıl hareket ettirmek gerektiği ile ilgili taleplerle ve fikirlerle adeta bombardımana tutuldu. İnsanların ne kadar yaratıcı olmaya başladıklarını gördüm. Etrafta ilginç fikirler uçuşuyordu. Bazı insanlar “Pilates toplarında oturmaya ne dersiniz?” diye önerirken, bazıları “Çocuklar ayakta ders yapsalar nasıl olur?” ya da “Sınıftaki sıralara bisiklet pedalları koysak, böylece çocuklar öğrenirken hareket edebilseler nasıl olur?” diye sordu. Ve tabii ki “Kısa hareket molaları versek nasıl olur?” diyenler oldu.
Bu beyin fırtınasına ilk tepkim “Sonunda! İnsanlara ilham geldi ve tabuları yıkan fikirler üretmeye başladı.” Ancak yine de tüm bu yöntemlerin temel problemi hala es geçtiklerini düşünüyorum. Yaratıcı ve düşünceli olabilirler, ancak hiçbiri altta yatan sorunu çözecek nitelikte değil.
Duyu sistemi üzerinde, zaman içinde gelişmiş dikkate dönüşen gerçek değişimler yaratabilmek için çocukların günlük olarak “hızlı vestibüler (denge) girdisi” dediğimiz deneyimi yaşamaya ihtiyaçları var. Diğer bir deyişle çocuklar tepetaklak olmaya, daireler çizerek dönmeye ve tepelerden aşağıya yuvarlanmaya ihtiyaç duyarlar. Vestibüler yapının (iç kulakta yer alan) içinde bulunan küçük tüy hücrelerini harekete geçirmek için bütün farklı yönlere hareket etmelerini sağlayan gerçek oyun deneyimlerine ihtiyaç duyarlar. Eğer çocuklar bunu düzenli bir şekilde ve belli bir süre için yaparlarsa, ancak o zaman denge sistemlerini etkin bir şekilde geliştirmek için ihtiyaç duydukları gerekli değişimleri yaşayabiliyorlar. Bu da sınıfta daha iyi bir odaklanmaya ve öğrenmeye sebep oluyor.
Başka bir deyişle, çocukların oturdukları yerlere düzenlemeler yapmak ve bir dakikalık hızlı hareket molaları vermek sadece biraz destek sağlayacaktır. Çocukların ayağa kalkıp sıralarının dışında hareket etmeleri için yeterli zaman ayırmaya başlamazsak, belli duyusal ve davranışsal problemlerin yanı sıra çocukların genel sağlığında bozulmalar (obezitede artış, güç azalması ve düşük beden farkındalığı gibi) görmeye devam edeceğiz.
Yakın bir zamanda özel terapi seanslarıma gelen bir birinci sınıf öğrencisi ile ilgili bir eğitim toplantısına davet edildim. Okulun müdürü, aileler, eski anaokulu öğretmeni, yeni birinci sınıf öğretmeni, okul psikoloğu ve özel terapist de oradaydı. Bu küçük erkek çocuğu sınıfta dikkatini verme ve akranlarıyla sosyal ilişkiler kurma konusunda zorluklar yaşıyordu.
Aynı çocuk geçen yaz bizim düzenlediğimiz bir TimberNook kampına (gelişimsel doğa programı) katıldı. Bir hafta boyunca akranlarıyla beraber tamamen doğanın içine daldı: Ormanda, nehirde ve dev çamur göletlerinde oyunlar oynadı. Bedenini bütün farklı yönlere hareket ettirebilmek ve doğayı yetişkin korkularıyla engellenmemiş bir şekilde keşfetmek için bolca fırsatı oldu. Haftanın başında, akranlarıyla oynadığı oyun deneyimlerinde sürekli olarak bütün kontrolü eline almaya çalıştı. Yeni şeyler deneme konusunda da çok endişeliydi. Bağımsız oynamak konusunda sorunlar yaşadı ve pek çok duyusal problemleri vardı.
Şaşırtıcı bir şekilde haftanın sonunda bütün sosyal durumları kontrol etme ihtiyacını bırakmaya başladı. Ayrıca çıplak ayakla dolaşmaya daha kolay tahammül etmeye ve hatta bunu istemeye başladı, yeni arkadaşlar edindi ve yeni deneyimler karşısında daha az endişe duymaya başladı. Değişimler gerçekten de dikkat çekiciydi. Duygusal, fiziksel ve duygusal gelişimi için belki de tek ihtiyacı olan yaşıtlarıyla ormanda zaman geçirmek ve oyun oynamaktı.
Küçük çocuğun ihtiyaçlarını nasıl karşılayabilecekleri konusunda önerilerde bulunmak için sıra bana geldiğinde cevabım çok basitti: “Oyun oynamak ve bedenini hareket ettirmek için daha fazla zamana ihtiyacı var. 15 dakikalık aralar yeterli değil. Ben her gün bir saatlik bir ara tavsiye ediyorum.”
Bu öğretmenlerin çoğu çocukların neden yerinde duramadıklarıyla ilgili makalemi okumuştu ve felsefe olarak yazıda çok destekliyorlardı. Ama bu bir şeyi değiştirmedi. Cevabımı duyduklarında bana güldüler, hem de hepsi birden. Sanrım yüzüm kıpkırmızı olmuştu. “Bu asla olmayacak” dedi öğretmenlerden birisi. “Evet,” diye onayladı bir başka öğretmen. “Maalesef elimiz kolumuz bağlı.” Müdür ise sadece oturdu ve tek bir kelime bile etmedi.” Bu kadar mı yani? diye düşündüm. “Çocukların buna ihtiyacı olduğunu biliyorlar, ama bu konuda hiç bir şey yapmayacaklar mı?”
Toplantıdan sonra öğretmenler yanıma gelip güldükleri için özür dilediler ve şöyle dediler: “Sizinle aynı fikirdeyiz. Daha uzun aralara izin vermeyi çok isteriz, ama bu konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Bunun için zamanımız yok çünkü.”
Diğer öğretmenlerle de aynı konuyu konuştum. Öğretmenler çocukları sınavlara hazırlamanın yanı sıra günlük müfredatın ağır yükünü taşıma baskısı hissediyorlar. Çocuklara hareket etmeleri için gerekli zamanı vermeleri şöyle dursun, proje bazlı eğitim çalışması için bile çok kısıtlı zamanları var. Maalesef pek çok öğretmen, orada burada birkaç dakikalık hareketle yetinmek zorunda.
Peki ama ne zaman “Yeter artık!” diyeceğiz ve kalın bir sınır çizeceğiz? Kısaltılmış teneffüs zamanları, beden eğitimi derslerine ve sanat derslerine kısıtlama demek, bir çocuğun bütün olarak ihtiyaçlarına saygı duymuyoruz demektir. Test üzerine kurulu sistemimiz çocuklarımızı başarısız yapıyor. Sosyal becerilerini test edemiyor, kendilerini düşünme becerilerini test edemiyor, fiziksel becerilerini (güç, dayanıklılık, koordinasyon vs.) test edemiyor. Bunlar da onların okuma, yazma ve matematik becerileri kadar önemli değil mi? Sadece belli konulara ağırlık vermeme ve çocukların diğer ihtiyaçlarını ihmal etmeme konusunda çok daha dikkatli olmalıyız.
Çocuk terapisti ve Yogapeutics’in kurucusu arkadaşım Lindsey Lieneck şöyle diyor: “Çok zeki bir toplumuz, muhteşem bir teknoloji yaratabiliyoruz, ama çocukların daha fazla hareket etmesi için onlara nasıl zaman yaratabileceğimizi çözemiyoruz. Bu mümkün mü?”
Lindsey ile aynı fikirdeyim. Okul günlerinde daha çok hareket etmeleri için çocuklara zaman yaratabiliriz. “Elimiz kolumuz bağlı” demek, bir çocuğun “yapamıyorum” demesi kadar kötü bir şey. Mücadeleyi, daha başlamadan sonlandırmayalım lütfen. 1980′lerde ben henüz küçük bir çocukken okul günlerinde harekete ve oyuna ayıracak bolca zamanımız vardı. Bunu yapmayı tekrar başarabiliriz bence.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder